Bir insan bilgisiz ve hiç
düşünmeden salt akıl ile nelere muktedir olabilir diye bir senedir okumuyorum
ve beynimi ekonomik modda tutuyorum. Sonuç ? Sonuç bi sike muktedir olamazmış.
Bunu da yazmayı unuttum mu diye kendimi kontrol etmek amacıyla yazıyorum.
Dalacağım konu ise okyanus ama ben boyumu aşan yere gelmeden 2 kulaç atıp
dönerim muhtemelen.
Ben
Netflix yapımı eserlere; türbanlılara bakan izmirli+kedili+dul+atatürkçü
teyzeler gibi bakarım. Tepeden ağzımı eğerek ve mümkün olduğunca yaklaşmadan.
Çünkü netflix yarattığı filmlerde genelde sinema yapmaz, Pazarda tüketilmek
adına ürün yapar. Eh, tüketim toplumu da “aç, tüket, at” şeklindeki bir döngüde
olduğu için netflix kısa ve çerezlik dizileri yapar, izlenir, yükselir, solar
ve gider. Hiçbir zaman yıllarca konuşulacak bir eser yapmaz. Çünkü Netflix bir Tarkovsky
veya Woody Allen değildir, kar amaçlı bir kuruluştur. Sanat da arz-talep
üzerine yapılmaz hatta sanat tam tersine kimsenin göremediği görüp
işleyebilmektir.
Yüce
türk milleti de zaten Tarkovski izleyip, Çaykovski dinleyip, Dostoyevski
okumaz. En fazla Levondovski izler
Peki, 15
tl ye herkesin abone olabileceği ve
içinde sanat bile olmayan bu Netflixi neden boy boy storylerimizde gösterme
ihtiyacı duyuyoruz ? Neden hatunla gittiğiniz kampta karavanın içinden
yansıtılan projeksiyonda kocaman netflix logosu hayali kuruyoruz ? Mal mısınız
olm; 32.gün izleyin, kolpaçino izleyin, levent kırca- fatih altaylı kavgasını
falan izleyin. Kavganın tamamını bulursanız linki bana da atın hatta.
Bu netflix story atma olayı, starbucks bardağı taşımadaki
alt metin ile aynı aslında. Yok tabi ki de bu dalgalara girmeyeceğim. Strabucks
eleştirileri de çok sıktı, onlardan birini alın her starbucks yazan yerde
netflix yazıyor gibi okuyun sonuca ulaşırsınız.
Benim
ise gelmek istediğim yer Netflix’in yayınladığı Berkun Oya’nın yazıp yönettiği
“Bir Başkadır” dizisi. Yukarıda neden netflixi eleştirdim ve bu dizi ile ne
bağı var da bunu yaptım bilmiyorum ama siz bu yazıyı part 1- part 2 gibi
düşünün. Bu dizi yukarıda yazdıklarımın tamamını silebilecek bir dizi ama onun
da aslında bir netflix projesi olmaktan ziyade Beykun Oya’nın sanatı olduğunu
hatırlatmak gerek.
Bu
diziyi şu günlerde hepimiz her yerde “sikiyim artık bu ne” diyecek seviyede
görüyoruz. Ama deme, netflix ve türk dizisi algısını kırıp izlemeye değecek bir
dizi.
Ben
direk dizi analizi kasmaya geçicem, izlemeyenler elveda, izleyenler kemerlerini
taksın. Part 2 ye geçiyoruz
Herkesin de anladığı gibi dizi Türkiye’nin gayet alışkın
olduğu iki kutubu anlatıyor; laik ve dindar kesim. Aklınıza üsküdardan kadıköye
vapurla geçen inince de töbe töbe diye gezen türbanlı teyzeler gelmesin, bu
daha derin. Burada ilk göze çarpan nokta Türk dizilerinde bu iki kesmi teraziyi
herhangi bir tarafa kaydırmadan işleyebilen başka bir dizinin olmayışı. Berkun
Oya, dizideki her karakterin iç dünyasına bizi sokabilmiş ve o kişileri tüm
çıplaklığıyla bize hissettirebilmiş. Dizi büyük bir Türkiye resmi sunuyor.
Tabii her detayı ile değil; bazıları tozlanmış ve eskimiş detaylar bazıları ise
herkesin rastlamadığı detaylar. Ama asıl başarılardan biri de dizinin
işleyişinin yanında seyirciyi de herhangi bir tarafa kaydırmayışı ve diziyi
adeta ilahi bakış açısından izleyebilme imkanı sunması.
Dizideki
sterotipler de ayrı bir başarı; Uğradığı tecavüzden dolayı kafayı yemiş bir
köylü kadın, türbanlı ve dindar nefreti ile dolu ve inanma ihtiyacını şamanizm
enerji vs gibi şeylerle dolduran robert çıkışlı beyaz bir türk, erkek
egemenliğin ve cehaletin vücut bulduğu bir adam, eski ile yeni arasında tıkılı
kalmış, evde türbanlı gezen ama gece kulüplerinde kendini bulan bir genç kız,
köyden kente göçmüş bir kürt aile... Say say bitmez. Bu karakterlerden birini
bile çıkarmak zorken hepsini tek dizide çıkarmak üstelik bunları çatıştırmak, diyaloga
sokmak, bağ kurmak çok büyük bir başarı.
Son olarak kamera açıları ve
ortam seçimlerine değinmeden geçemem. KUSURSUZ. Mesela sahne sahne o köy evinin
duvarlarını çekişi ile “bu bir dizi değil tamamen realisttir bak bunlar da
örnekleri” diyor resmen. Her sterotipi kendi habitatına uygun ortamı
yerleştirebilmek için ise büyük emek harcadığını düşünüyorum çünkü oradaki bir
uyumsuzluk hemen göze batar. Dindar aile loş ışıkta eski püskü köy evlerinde
küçük televizyonlarında dizi izleyip çay-poğaça akışı içindeyken laik aile
modern evlerinde duvarlarını kitaplıklarla doldurmuş ve bir yandan tabletlerine
bakıp edebi şeylerle takılırken bir yandan aynı diziyi geniş ekran led
televizyonlarında izliyorlar. Parça parça bunlar kolay gibi gelse de bir
bütünlüğü sağlayabilme açısından büyük bir başarı.
Kısaca düşüncem; Ezhel’in Türkçe
rape yaptığı şey ne ise Berkun Oya da türk sinemasına onu yapacak gibi yani
ölüyü diriltecek.
Göze
batan kısma gelmek gerekirse; 2020 türkiyesinde artık böyle kutuplar yok. Bu
yönetmenin eksikliği değil çünkü projesi galiba en az 10 senelik. 2020 de özel
olarak aramadığınız sürece türbanlılara nefret kusan teyzeleri pek
göremezsiniz. Ayrıca ne laik kesim dizide gösterildiği kadar eğitimlidir ne de
dindar kesim o kadar cahildir. Bu fark eskiden vardı doğru ama artık çoktan
kapandı, çünkü kutupların arası, çoğu kutuplaşmada olduğu gibi zaman içinde
insanlarca dolduruldu ve yerini yeni konulara bıraktı.
Aha
yazının tam burasında en azından bir eleştiri daha yazıyım diye kendimi kastım
ama bulamadım. Eleştirmen de değilim ama hemen eleştirmen tribi başladı, eksik
bulmak için kafayı yiyordum. Yok kanka güzel dizi başka eleştirim yok. 2.sezon
yok mu olm Berkun ?
Berkuuun ?