10 Ocak 2021 Pazar

Bir Başkadır veya Değildir

Bir insan bilgisiz ve hiç düşünmeden salt akıl ile nelere muktedir olabilir diye bir senedir okumuyorum ve beynimi ekonomik modda tutuyorum. Sonuç ? Sonuç bi sike muktedir olamazmış. Bunu da yazmayı unuttum mu diye kendimi kontrol etmek amacıyla yazıyorum. Dalacağım konu ise okyanus ama ben boyumu aşan yere gelmeden 2 kulaç atıp dönerim muhtemelen.

                Ben Netflix yapımı eserlere; türbanlılara bakan izmirli+kedili+dul+atatürkçü teyzeler gibi bakarım. Tepeden ağzımı eğerek ve mümkün olduğunca yaklaşmadan. Çünkü netflix yarattığı filmlerde genelde sinema yapmaz, Pazarda tüketilmek adına ürün yapar. Eh, tüketim toplumu da “aç, tüket, at” şeklindeki bir döngüde olduğu için netflix kısa ve çerezlik dizileri yapar, izlenir, yükselir, solar ve gider. Hiçbir zaman yıllarca konuşulacak bir eser yapmaz. Çünkü Netflix bir Tarkovsky veya Woody Allen değildir, kar amaçlı bir kuruluştur. Sanat da arz-talep üzerine yapılmaz hatta sanat tam tersine kimsenin göremediği görüp işleyebilmektir.

                Yüce türk milleti de zaten Tarkovski izleyip, Çaykovski dinleyip, Dostoyevski okumaz. En fazla Levondovski izler

                Peki, 15  tl ye herkesin abone olabileceği ve içinde sanat bile olmayan bu Netflixi neden boy boy storylerimizde gösterme ihtiyacı duyuyoruz ? Neden hatunla gittiğiniz kampta karavanın içinden yansıtılan projeksiyonda kocaman netflix logosu hayali kuruyoruz ? Mal mısınız olm; 32.gün izleyin, kolpaçino izleyin, levent kırca- fatih altaylı kavgasını falan izleyin. Kavganın tamamını bulursanız linki bana da atın hatta.

Bu netflix story atma olayı, starbucks bardağı taşımadaki alt metin ile aynı aslında. Yok tabi ki de bu dalgalara girmeyeceğim. Strabucks eleştirileri de çok sıktı, onlardan birini alın her starbucks yazan yerde netflix yazıyor gibi okuyun sonuca ulaşırsınız.

                Benim ise gelmek istediğim yer Netflix’in yayınladığı Berkun Oya’nın yazıp yönettiği “Bir Başkadır” dizisi. Yukarıda neden netflixi eleştirdim ve bu dizi ile ne bağı var da bunu yaptım bilmiyorum ama siz bu yazıyı part 1- part 2 gibi düşünün. Bu dizi yukarıda yazdıklarımın tamamını silebilecek bir dizi ama onun da aslında bir netflix projesi olmaktan ziyade Beykun Oya’nın sanatı olduğunu hatırlatmak gerek.

                Bu diziyi şu günlerde hepimiz her yerde “sikiyim artık bu ne” diyecek seviyede görüyoruz. Ama deme, netflix ve türk dizisi algısını kırıp izlemeye değecek bir dizi.

                Ben direk dizi analizi kasmaya geçicem, izlemeyenler elveda, izleyenler kemerlerini taksın. Part 2 ye geçiyoruz

Herkesin de anladığı gibi dizi Türkiye’nin gayet alışkın olduğu iki kutubu anlatıyor; laik ve dindar kesim. Aklınıza üsküdardan kadıköye vapurla geçen inince de töbe töbe diye gezen türbanlı teyzeler gelmesin, bu daha derin. Burada ilk göze çarpan nokta Türk dizilerinde bu iki kesmi teraziyi herhangi bir tarafa kaydırmadan işleyebilen başka bir dizinin olmayışı. Berkun Oya, dizideki her karakterin iç dünyasına bizi sokabilmiş ve o kişileri tüm çıplaklığıyla bize hissettirebilmiş. Dizi büyük bir Türkiye resmi sunuyor. Tabii her detayı ile değil; bazıları tozlanmış ve eskimiş detaylar bazıları ise herkesin rastlamadığı detaylar. Ama asıl başarılardan biri de dizinin işleyişinin yanında seyirciyi de herhangi bir tarafa kaydırmayışı ve diziyi adeta ilahi bakış açısından izleyebilme imkanı sunması.

                Dizideki sterotipler de ayrı bir başarı; Uğradığı tecavüzden dolayı kafayı yemiş bir köylü kadın, türbanlı ve dindar nefreti ile dolu ve inanma ihtiyacını şamanizm enerji vs gibi şeylerle dolduran robert çıkışlı beyaz bir türk, erkek egemenliğin ve cehaletin vücut bulduğu bir adam, eski ile yeni arasında tıkılı kalmış, evde türbanlı gezen ama gece kulüplerinde kendini bulan bir genç kız, köyden kente göçmüş bir kürt aile... Say say bitmez. Bu karakterlerden birini bile çıkarmak zorken hepsini tek dizide çıkarmak üstelik bunları çatıştırmak, diyaloga sokmak, bağ kurmak çok büyük bir başarı.

               

Son olarak kamera açıları ve ortam seçimlerine değinmeden geçemem. KUSURSUZ. Mesela sahne sahne o köy evinin duvarlarını çekişi ile “bu bir dizi değil tamamen realisttir bak bunlar da örnekleri” diyor resmen. Her sterotipi kendi habitatına uygun ortamı yerleştirebilmek için ise büyük emek harcadığını düşünüyorum çünkü oradaki bir uyumsuzluk hemen göze batar. Dindar aile loş ışıkta eski püskü köy evlerinde küçük televizyonlarında dizi izleyip çay-poğaça akışı içindeyken laik aile modern evlerinde duvarlarını kitaplıklarla doldurmuş ve bir yandan tabletlerine bakıp edebi şeylerle takılırken bir yandan aynı diziyi geniş ekran led televizyonlarında izliyorlar. Parça parça bunlar kolay gibi gelse de bir bütünlüğü sağlayabilme açısından büyük bir başarı.

Kısaca düşüncem; Ezhel’in Türkçe rape yaptığı şey ne ise Berkun Oya da türk sinemasına onu yapacak gibi yani ölüyü diriltecek.

                Göze batan kısma gelmek gerekirse; 2020 türkiyesinde artık böyle kutuplar yok. Bu yönetmenin eksikliği değil çünkü projesi galiba en az 10 senelik. 2020 de özel olarak aramadığınız sürece türbanlılara nefret kusan teyzeleri pek göremezsiniz. Ayrıca ne laik kesim dizide gösterildiği kadar eğitimlidir ne de dindar kesim o kadar cahildir. Bu fark eskiden vardı doğru ama artık çoktan kapandı, çünkü kutupların arası, çoğu kutuplaşmada olduğu gibi zaman içinde insanlarca dolduruldu ve yerini yeni konulara bıraktı.

                Aha yazının tam burasında en azından bir eleştiri daha yazıyım diye kendimi kastım ama bulamadım. Eleştirmen de değilim ama hemen eleştirmen tribi başladı, eksik bulmak için kafayı yiyordum. Yok kanka güzel dizi başka eleştirim yok. 2.sezon yok mu olm Berkun ?

Berkuuun ?